::
19 Nisan 2024 Cuma

:

:

:
Karakter boyutu : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
Duygu SUCUKA Duygu SUCUKA

BABAYA VEDA

25 Eylül 2020 Cuma 09:49

Seni anlatabilmek ne mümkün

Seninle olan anları, beraberliği sıralayabilmek ne mümkün

Seni unutabilmek ne mümkün

Yakın ve uzak aile çevresindeki son çınardın

BABAM

 

Seni uzun anlatmak, kitabını yazmak isterim. Belki ileride. Belki bir gün yazmaya karar verirsem. Bu yazıda sadece bir babayı kaybetmek değil, aynı zamanda ışık saçan bir insanı kaybetmenin dayanılmazlığını yazmak istedim.

 

xxx

 

Annemizi kaybettiğimizde çok ağır gelmişti, kabullenmek istememiştik. Ben kendi adıma o zor günlerden çıkabilmek için yazmaya başlamıştım ve 6 ayın sonunda annemin kitabı ortaya çıkmıştı. Annem değildi anlattığım o kitapta, sadece yoğun bakımdan kaybetmeye giden süreci anlatmıştım. Annem gittiğinde 2010 yılının hazan mevsimiydi. Yani sonbahardı. Aradan tam 10 yıl geçti, babam da bir güz gününde göçüp gitti bu fani dünyadan. Her ikisini de ani biçimde kaybettik. Dualarında istedikleri şekliyle. Elden ayaktan düşmeden, hiç kimseyi yorup üzmeden.

 

Işık saçan bir adamdı babam. Dindardı, tüm ibadetlerini eksiksiz yerine getirmeye çalışır, dinini Allah’la kendisi arasında yaşardı. 9 yaşındayken Kur’an’ı ezbere bilirmiş diye anlatırdı hep annem. Tarih kokan bir Kur’an-ı Kerim arşivi bıraktı geride. Dindar olduğu kadar laikti, aydındı, Atatürk’e, Cumhuriyete bağlıydı. Dini siyasete alet edenleri onaylamazdı.

 

Bir baba ki, tüm çocuklarını devlete faydalı birer birey yapabilmek için uğraşmış, onların eğitimi, yüksek tahsilleri için çok çalışmış çabalamış, didinmiş ve başarmış. Mühendis, profesör, öğretmen evlatlar vermiş topluma. Torunlar, gelinler, damatlar derken, ilerleyen zamanda çok eğitimli, çok çalışkan, çok aydın bir geniş ailenin temel direği olmuş bir baba. Her alanda, her dalda bir ya da birkaç mühendisle, öğretmenlerle topluma hizmet eden geniş ÇİL Ailesinin temel direği olan bir baba. 

 

Öksüz büyümüş babam, 2 yaşındayken annesi ölmüş, sonra üvey anne varmış evde. Abisiyle birlikte annesizliğin ne demek olduğunu bilerek büyümüşler. Okumayı, âlim olmayı çok istermiş ama imkânları elvermediği için okuyamamış. Bu yüzden çocuklarını okutmak, tahsil sahibi yapmak istemiş. İlla ki kızlarını daha çok okutmak, öncelikle meslek sahibi yapmak onun büyük tutkusu idi. Tüm çocuklarına güvenirdi, onların özgüven sahibi olmalarında büyük payı vardı ama biz kızları ona müteşekkiriz, bizi okul, tahsil, meslek konularında sonsuz teşvik ettiği için. Bir babanın kızlarına güvenmesinin ve özgür bırakmasının en iyi örneğiyiz diyebilirim. Çocuklarıyla hep övünürdü ama çocukları için de en büyük övünç kaynağı olabilecek bir babadır kendisi. Yeter ki okuyun, ceketimi satar okuturum derdi. Yürüdüğü her yolda kuşkusuz ki en büyük yoldaşı annemdi. 

 

Uygar dünyanın, gelişmekte olan Türkiye’nin, Cumhuriyet güzelliklerinin önemli bir temsilcisi idi. Çok çalışırdı, helal kazanırdı. En çok titizlendiği şey, çocuklarının boğazından bir lokma haram geçmemesi idi. Dürüsttü her şeyden önce. Hiç kimsenin aleyhinde olmaz, hiç kimsenin açığını görmek istemezdi. Etrafında muhtaç birisi varsa, cebinde olanı çıkarır verirdi karşılık beklemeden. Kendisi ağa değildi ama gönlü ağaydı, o yüzden çevresindekilerin Hasan Ağasıydı.

 

Işık saçardı etrafına dedim ya, bu ışıktan belki de en çok ben faydalanmaya çalıştım. Hem çiftçi hem esnaftı. İşlerinde yoğundu ama fırsat buldukça okurdu. Kitap okurdu, gazete okurdu. Her gün gazete alırdı ve o gazetenin her satırını okurdu. Bizim çocukluğumuzdaki gazeteler, radyolar, sonrasında televizyonlar şimdiki gibi değildi. Aydınlanırdınız okuduğunuz zaman, bölünmezdiniz, parça parça olmazdınız, taraf olmazdınız bugünkü kadar keskin biçimde. Eve getirdiği gazeteleri ben de okurdum çocukluğumdan lise bitene kadar. Ve okuduğumuz bazı konuları konuşurduk onunla aramızda. Dolayısıyla ben babamın ışığından çok faydalandım. Tabi ki tüm çocukları için de aynı şey geçerli.

 

Evlat acısı da yaşamış bir babaydı. Çok sevdiği Hülya’sını çok genç yaşta kaybetmişti. Ve bir gün bana demişti ki; “Benim bu derdimin sebebi Hülya’yı kaybetmemdir, onun acısıdır”. Unutkanlığın başladığı ilk yıllardı bunu söylediğinde.

 

Ataları yüzyıllar önce Orta Asya’dan gelen, 1933 yılında, Tarsus’un Zübeyir köyünde doğmuş olan babam, gençlik yıllarını ülkeye faydalı olabilmek tutkusuyla geçirdi, emekliliğinde sağlıklı yaşadı, yaşlılığında ise bir çocuk gibi bakıldı. Pandemi süreci dünyayı kasıp kavururken, elden ayaktan uzak olsun diye yaylada tutuldu. Tedavi gördüğü tek rahatsızlığı unutkanlığı idi. Ancak ömür bitince yapacak bir şey olmuyor. 11 Eylül 2020 günü sıradan günlerden biriydi ve çok kıymetli babamız, 87 yaşındayken, uykusunda son nefesini vererek Hakk’ın rahmetine kavuştu.

 

Ve dünyadan bir aydın insan, bir iyi insan gelip geçti. Hak hukuk adalet, aile çocuk, iyi kötü, haram helal, vatan millet, hepsinin hakkını vererek. Umuyorum ki yattığın yer çok güzeldir. Çünkü onu bu dünyadayken kendin hazırladın.

 

21 Eylül 2020

 

Paylaş:  Facebook Twitter Google
YAZARIN DİĞER YAZILARI