İsmet Özel: “Ben ne kadar kötü isem sen de o kadar kötüsün. Ben ne kadar iyi isem sen de o kadar iyisin. Kötü olduğum için seni kötüleştireceğim. İyi olduğum için seni iyileştireceğim.” der. İnsan tekleri arasındaki o derin, kavi bağ bundan daha güzel ifade edilemez sanırım. Evet, hepimiz bir diğerimize muhtacız. Aramızda boşluk bırakmamaya… Batışımız da çıkışımız da insan olarak aramızdaki ilişkinin, bağın kalite ve yüksekliğine bağlı. Felahımız da darlığımız da…
İnsan tekleri arasındaki derin bağı işaret etmesinin yanında bu söz insanın bir imkân olduğunu da vurguluyor. Evet, insan bir imkândır. İyinin ve kötünün gerçekleşmesi imkânı… Bu imkânın mümkün olabilmesi ancak bir diğerimize bağlı. Var olduğumuzdan bu tarafa varlığımız iyiyle kötünün savaş meydanı. Ama insanlığın hiçbir döneminde modern dönemlerdeki kadar kötü bu kadar yaygın ve baskın olmamıştı. Kötülüğün üstünlüğü ve insanı birbirine bağlayan bağın gevşemesi…
Yaşadığımız zamanlarda kötülüğün mutlak egemenliği var. Kötü olan tarafından kuşatılmış bir haldeyiz. Dünya nizamına yön veren kötüler hepimizi kötüleştiriyor. Ya kötülüğe ucundan kıyısından bulaştığımız için kötüyüz ya da kötülük karşılığında iyiliği savunamadığımızdan kötüyüz. Kötülüğün iktidarında, sınırları kötüler tarafından çizilmiş bir alanda muhalif olmak bile kötülüğü güçlendiriyor. İyilik adına yapılmış ve yapılan bütün işler, orta yerde yükselen tüm söylevler kötü tarafından dönüştürülüyor. Artık insanların kötülüğü başka birilerinin mazereti oluyor. Kötülüğün kalelerini yükseliyor iyinin mahkûmluğunda.
Kötülük insanın kendi içine gömülerek başkalarını görememesidir de aynı zamanda. İki insanın arasındaki boşluktur… Başkalarının hatalarının göstererek kendi hatalarımızı meşrulaştırmak da kötülük. Başkalarının kusurlarını göstererek kendi kusurlarımızı meşrulaştırmak da… Başkalarının ayıbını göstererek kendi ayıbımızı meşrulaştırmak da kötülük. Başkalarının beceriksizliğini göstererek kendi beceriksizliğimizi meşrulaştırmak da… Başkalarının stratejik yanlışlarını göstererek kendi stratejik yanlışlarımızı meşrulaştırmak da kötülük. Kısacası kendini başkalarının kötülüğü üzerinden tanımlamak da en büyük kötülük. Oysa varlığın maksadı iyilik, iyi olmak…
Kötülük olan biten karşısında neden ve nasıl sorusunu sormamaktır da aynı zamanda. Bu soruları sordurtmamak… Zayıfken bağırıp, çağırıp güçsüzlüğün edebiyatını yapmak; gücü ele geçirince önceki zalimlerden daha zalim olmak da kötülük. Ezilmişlikten, horlanmışlıktan güç devşirmek de… Her türlü kurumsal maslahat için düzenin söylemine itiraz edememek de kötülük. Kurumsal yapıların geleceği için fertleri feda etmek de… Kısaca her durum ve şarta göre strateji belirleyip ona göre hareket etmek de kötülük. Oysa varlık sırat-ı müstakim üzre istikamete devam etmekle mükellef…
Varoluşun, varlığın esası iyilik, iyi olmak. Ama yaşadığımız zamanlarda kötülük normalleştiriliyor ve normatif olarak dayatılıyor. Kötülük insanlık tarihinin hastalığı. Mü’minlerin iyiden yana olmaları, iyiliği yaymaları esastır. Hem esastan hem usulden iyi olmak!...