::
19 Nisan 2024 Cuma

:

:

:
Karakter boyutu : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
Mehmet YAŞOT Mehmet YAŞOT

DİNK BEYGİRLERİ

24 Eylül 2019 Salı 09:11

Zaman zaman yehni nesilin bilmesi için geçmişten anılarımızı tekrar dile getirmekteyim.

Bunlardan birisi de DİNK BEYGİRİ..

Tarsus’un geçmişinde önemli yer tutan Dink beygiri, yani Atlar ve bulgur çekilmesi konusunu anlatayım.

xx

Büyükçe iri kalın taş tekerleğin orta yerindeki delikten gelen deliğe uygun yuvarlak ağaca ek ilavelerle beygiri bağlarlar, birde  gözlerini kapatacak şekilde bezle bağladıktan sonra artık dink beygirleri habire döner o döndükçe o iri büyük  taş döner havuza atılan bir kaç gün önce büyük kazanlarda kaynatıldıktan sonra 4. gün açık alanda güneşletilen buğday dink havuzuna atılır... Ding beygiri döner taş döner buğdayların kabuklarını söker dinkçi taşın atından kalmayan buğdayı kürekle taşın altına  atar....

Kabuğunu atan buğday kıvamına gelince buğday kürekle toplanır çuvallara doldurulur...

Bu arada dink beygirinin gözleri  açılır ona su verilir....

Bu dink beygiri için aferin olurdu...

Aslında bugün paketlerde her yerde satılan bulguruda anlatmak lazım, çok meşakatli günlerde babalarımız, annelerimiz buğdayı 2 sınıfa ayrırırlardı...

Buğday var un olur...

Buğday var bulgur olur...

Soframızda pilav olur öyle ayrılırdı buğday...

Tarsus’ta 70 yıl öncesi ve 1958 yıllarına kadar bulgur olacak buğdayın öyküsünü şimdiki kuşaklara annelerimizin, babalarımızın binbir müşkülatla buğdayı nasıl bulgur haline getirip bin bir eziyetle soframıza gelen bulguru anlatmak ve nasıl paketlere giren bulguru marketlerde bir el uzatamayınca yeni neslin elde ettiğini o geçmiş yılların şahidi olarak anlatmak istedim...

Buğdayın bulgura dönüşümü şöyle olurdu...

Önge geniş bir alana belli yapılırdı yani saha... Toprak zemini inek veya camus mayısından yapılmış suyla saman ilave edilmiş bir sıvıyı sahanın toprak zemini sıvanır...

 Bu sıvı toprak zemini çimento gibi tutardı... Belli oluşunca zaten bir günde kurumuşken kazanlar 20-30 santim yükseklikteki taşların üzerine oturtulur içi suyla belirli bir seviyeye doldurulur...İçine bulgurluk buğday boşaltılar... Buğday kaynamadan (çocukluğumuzda kazanlara  ayva atar haşlardık) Buğday kaynayıp kıvamına gelince buğdaylar alınır belli sahasına  serilir kurutulmaya bırakılır temmuz ve ağustos güneşi bulgurluk buğday için ideal zaman günde  o serilen buğdayla ayaklarıyla kadınlar yürüyor gibi ayak uçlarını iki tarafa açarak buğdayı çevirmiş olurlar..?

Maksat buğdayın güneş görmeyen yüzüde  güneş görsün...

Serilen buğdayları babalar gece beklerdi... O buğdayın üzerine  serilen yatak ve  cibindirikten dolayı seyretmek ne güzeldi...

Hiç unutmam babamla yine buğdayın üzerine  yatağı sermişken o buğdayın kokusu ne güzeldi unutamadığım  babam beni kucağında yatırır cibindiriğin  içinden dolunayı seyrede, seyrede uyurdum...

Hatırlarım, hatırladığım o meşakkatli kışın bulgur çekilecek buğdaylar evlerdeki ahşap anbarlara doluşturulur..?

Her evde kışlık anbar olur...

 Anbarların iki gözü olurdu...

birinde un, diğerinde bulgur aşağıdan akacak ufak yukarıdan çekme kapakları olurdu...

Kışın ev kadınları  dinkten işlem görmüş bulgurluk buğdayı evdeki el bulgur değirmeniyle çekerlerdi...

Yıllar sonra Halepten biri geldi bulguru geliştirdiği aletlerle bulgur yapmaya başladı birde Tarsus’ta Nişasta fabrikası açtı soyadı verilirken ona Mehmet Nişasta  soyadı verilmiş hala çocukları Tarsus’ta unutamam...

Unutamadığım döğme buğdayı büyük tokmaklarla buğdayı taş haznede döven o kadınların  meşakati ve o ding beygirlerinin eziyetini  unutamam...

Ama şimdi bulgur teknik makenilerle elde ediliyor, paketleniyor...

Bir el uzatımında marketlerde...

Tüm araştırmalarıma rağmen o dinklerde gözü kapatılmış beygirlerin dönüşüyle o taşların dönüşünü gösteren bir fotoğrafa raslayamadım..?

Ama yazdım şimdiki kuşaklar anne ve babaların çektiği sıkıntıyı anlasınlar diye yazdım.,..

Hani eskiler dönen birine “Ne dönüyorsun dink beygiri gibi “derlerdi...

İşte bunu hatırlıyorum...

Kalın sağlıcakla...

 

Paylaş:  Facebook Twitter Google
YAZARIN DİĞER YAZILARI