İstanbul’da yaşamak aklımın ucundan bile geçmezdi .Bana göre İstanbul, yaşanacak bir şehir değil, sadece gezip görülecek bir şehirdi. Çeşitli vesilelerle birkaç defa İstanbul’a gelmiş, gezilecek yerleri gezmiş, görülecek yerleri görmüştüm.
Ne olduysa Niğde’nin Ulukışla ilçesinde oldu. Orada tanıştığım bir Diyanet Müfettişi bana öyle bir tavsiyede bullundu ki; o günden sonra İstanbul’a gelinceye kadar içim İstanbul sevdasıyla yandı kavruldu.
Şöyle demişti Diyanet İşleri Başkanlığı’nın güngörmüş müfettişi bana;
-Senin ne yapıp edip İstanbul’a gitmen lazım.Sen okuyan,yazan,düşünen ve üreten bir din görevlisisin. Bütün bunların hak ettiği değeri bulabileceği yer İstanbul’dur.
Ulukışla’dan sonra Niğde ve Tarsus’ta çok güzel yıllar geçirdim. Her iki şehirden de ziyadesiyle memnundum, fakat içimdeki İstanbul ateşi gün geçtikçe harlanıyorlar, o ateş harlandıkça ben de darlanıyordum.
Bir sabah kahvaltı sofrasında eşime ve kızlarıma şöyle dedim;
-Niyet ettim Allah rızası için İstanbul’da görev yapmaya…
Müracaatımı yaptım,sınava girdim ve Fatih Akbaba Mehmet Efendi Camii’ni kazandım.Sınavı kazandığım o günlerdeki sevinç ve heyecanımı anlatmaya kelimeler kifayet etmez.
Artık ben de bir Fatihliydim. Fatih’te hiç yabancılık çekmedim. İstanbul’un Dünya şehri olmasından mıdır nedir insan bu şehre hemen ısınıveriyor, çabucak alışıyor. Fatih’te yaşadığım ilk yılın o güzel hatıraları ciltler dolusu kitap eder;tarihi mekanlarda duyduğum derin hissiyat entelektüel çevreyle ilk tanışıklıklardaki tarifsiz heyecan, her gün yeni bir şeyler öğreten, bir açık hava üniversitesi mesabesindeki İstanbul.
Fatih’ten azami derecede istifade etmeye çalıştım. Neredeyse her gün Cağaloğlu’nda aldığım kitap kokusuyla soluklandım.
Pınar, Beyan, Kayıhan, Ravza, Mevsimler, Çıra, Dergah başta olmak üzere daha nice yayıneviyle sağlam dostluk köprüleri kurdum.
Gerçi kurduğum bu köprü bana hayli pahalıya mal oldu. Zira insanlar ev,arsa ve araba taksitleri öderken,bendeniz hala kitap taksitleri ödüyorum.
İstanbul’a ilk geldiğim aylarda şehri tanıyıp,keşfetmek için İstanbul’un bütün tarihi ve turistik mekanlarını adım adım gezdim. Bu şehirde imparatorluğun banisi ,bir medeniyetin varisi olduğumuz hakikatini iliklerime kadar hissettim.
‘’İstanbul Allah Teala’nın el-cami ismi şerifinin tecelli ettiği bir şehirdir.’’ diyen büyük müfessir İsmail Hakkı Bursevi’ye can-ı gönülden ‘eyvallah’ dedim.
Fatih’te 5 yıl boyunca pazara kadar değil,mezara kadar devam edecek sağlam ve güzel dostluklar kurmaya çalıştım. Vatan ile milletin birbirine ne kadar yakın olduğunu bu şehirde bizzat müşahade ettim. Fatih gibi bir vitrin şehirde görev yapmak gücümü ve sorumluluğumu arttırdı. O güzel sesli müezzinler kervanına katılarak Fatih’i de şahit şehirlerim arasına eklemiş olmak benim için tarifsiz bir iftihar kaynağı.
Fetö’nün hain 15 Temmuz darbesini de anbean Fatih’te yaşadık.
Vatan’da milletin arşa yükselen tekbir sesine kulak verdik, ses verdik.
Eyüp Sultan’da Sabah, Fatih’te Cenaze, Süleymaniye’de Bayram, Sultanahmet’te Teravih,Ayasofya’da Cuma namazı kılmanın o zengin anlam dünyasında esaslı ufuk turları yapmaya çalıştım. İstanbul’un o muhteşem ramazanlarını yaşamak hamdolsun bize de nasip oldu. Beyazıd Kitap ve Kültür Fuarında kitap dostlarıyla buluşmak ,kitap kokuları arasında iftar yapmak ve birazdan başlayacak o musiki ziyafeti ile coşmak. Aman Allah’ım o günler ne güzel günlerdi…Fatih sadece insanın kalbini doyurmakla kalmaz,bu şehir insanın kalbini doyururken karnını da ihmal etmez. Horhor’da Kebap, Kadınlar Pazarında Büryan, Eminönü’nde balık ekmek, Süleymaniye’de kuru fasulye, Unkapanı’nda pilav ve Vefa’da Boza... bunlar Fatih’in lezzetler deryasından sadece birkaç damla…Demem o ki ey kıymetli okur!
Rabbime hamdolsun! İstanbul’da sur içinde tam 5 yıl huzur içinde yaşadım. İstanbul’a bir ömür bile yetmezken bir yazı nasıl yeter? Bu yazı bir veda yazısı değil,bir vefa yazısıdır. Peki bu satırları niye kaleme aldım?Rabbime hamdolsun Fatih’teki hareketin bereketinden olsa gerek yazılı ve sözlü sınavlarını geçerek Bağcılar Müftülüğü’ne Din Hizmetleri Uzmanı olarak atandım.
5 yıl vefaya yakın oturdum. 5 yıl boyunca ekmeğini yiyip, suyunu içip,havasını teneffüs ettiğimiz güzel Fatih’in bizde bıraktığı o güzel hatıra, duygu ve düşünceleri sizlerle paylaşmak istedim.
Şimdi sıra o güzel Bağcılar’da bugünden yarına yazılacak güzellikleri yaşamak için gece ,gündüz demeden çalışmakta.