İstediğimiz, özlediğimiz, arzu ettiğimiz her şeyi burada arama gibi büyük bir hatanın her geçen gün biraz daha içine sürükleniyoruz maalesef...
Her şeyi burada arama hastalığı Yahudilerin dünya-ahiret dengesini
dünyadan yana bozmalarından kaynaklanan son derece korkunç ve bulaşıcı bir hastalık.
Biz Müslümanlar ne Yahudiler gibi ahireti, ne de Hristiyanlar gibi dünyayı ihmal ederiz. Biz dünyaya dünya kadar ahirete de ahiret kadar değer veririz....vermeliyiz. Dünyamız için ahiretimizi, ahiretimiz için de dünyamızı heba edemeyiz.
Bizim irfanımızda dünya ile ahiret birbirinin zıttı değil, bilakis mütemmim cüzüdür.
Dünya ve ahirete bu zaviyeden sarfı nazar ettiğimizde gördüğümüz hakikat şudur;
‘’Dünya ahiretin tarlasıdır’’
Bu tarlaya şu iki tohum ekilir:
‘’yakin iman, salih amel’’
Rahmet elçisinin (sav) veciz ifadesiyle söyliyecek olursak, ‘’dünyada bize düşen şey bir yolcu gibi olmaktır.’’
Evet, biz bu dünyada beşikten mezara doğru seyahat eden bir yolcuyuz. Fakat, gittiğimiz yoldan sorumluyuz. Yolumuzu yol kesenlere bırakamayız. Yine yol fıkhının temel hükmü gereği yolda bulduklarımızı yola çıktıklarımıza değişemeyiz. Şeytanın bütün gayesi insanı yoldan çıkarmaktır. İnsan yolcu olduğunu unutmaya görsün, yolcu olduğunu unutan insanı yola getirmek o kadar zordur ki.
Şeytanın dünyada insana kurduğu en tehlikeli tuzaklardan biri dünyevileşmedir. Dünyanın şaşaa ve debdebesine kapılan bir kimsenin iflah olması hayli zordur. Dünyevileşmenin bir çok alameti vardır. O alametlerin en başında insanın aradığı her şeyi burada bulacağı zehabına kapılması gelir. Bu anlayışa göre istenen, özlenen, aranan şeylerin hepsi buradadır.
Bir Müslüman olarak bizim istediğimiz, özlediğimiz, arzu ettiğimiz, peşinde koştuğumuz ,ürktüğümüz, korktuğumuz rabbimize sığındığımız ne varsa hepsinin orada(ahirette) olduğuna inanırız.
Dünyada yaptığımız söylediğimiz, gördüğümüz duyduğumuz, aldığımız verdiğimiz, geldiğimiz gittiğimiz, tuttuğumuz ittiğimiz, koştuğumuz kaçtığımız, yediğimiz içtiğimiz, ölçtüğümüz biçtiğimiz, desteklediğimiz kösteklediğimiz her şeyin gerçek hesabı orada.
İman edip, salih amel işleyenlere cennet orada. Rahmanın has ve halis kullarına rahmet ve nimet orada. Sırat orada, mizan orada, haşır orada, kevser orada, mahşer orada.
ALLAH’ı ve ayetlerini yalanlayıp, inkar edenlere cehennem orada.
’’Nefsini ilah edinenlere, kula kul olanlara, her şeyi bilipte, kendisini yoktan var eden rabbini bilmeyenlere, dini yalan sayanlara, peygamberlere ‘’mecnun, kahin’’ diyerek onları yalanlayanlara azap ve gazap orada. Sonsuz esenlikte ebedi hüsran ve ziyan da orada.
Yazıyı nükte tarihimizin aykırı simalarından Behlül Dânâ hazretlerinin ibretlik hayatından nükteli bir hikaye ile bitirelim...
Bir hırsız Behlül Dânâ hazretlerinin ne kadar parası varsa hepsini çalıp, kayıplara karışmış. Hazret hırsızın peşinde koşmak yerine gidip onu şehir mezarlığının kapısında beklemeye başlamış.
Dostlarından biri orada kimi beklediğini sormuş.
Hazret ’’Paramı çalan hırsızı bekliyorum.’’ demiş.
Bu cevap üzerine dostunun ‘’yahu buraya hiç hırsız gelir mi? peşinden koşup yakalasana ‘’demesi üzerine Behlül Dânâ hazretleri taşı gediğine şöyle koymuş:
’’Evet ben hırsızı burada beklemeye devam edeceğim. Çünkü o nereye kaçarsa kaçsın erinde geçinde nasıl olsa bir gün buraya gelecek’’
Hepsi burada mı yoksa orada mı ?
Haydi bu sorunun cevabını siz verin bakalım?