“Yeşil kurbağalar öter göllerde/Kırıldı kanadım kaldım çöllerde” diye başlayan bir türkü, bir uzun hava… Duyduğunuzda paramparça olur içiniz, darmadağın… Duyduğunuzda durup derinlere dalarsınız… Geçmişin, geleceğin, dünün, bugünün, sonsuzun, varlığın, yokluğun, hiçliğin kıyılarında dolaşırsınız. Hüznün derin sularına dalarsınız, hüznün en koyusuna… Ansızın yağmura yakalanmış gibi, bilmediği sokaklarda yitip gitmiş gibi, uzaklardan sevdiğiniz gelmiş gibi, en sevdiğiniz uzaklara gitmiş gibi… Darmadağın ve toparlanmış ve bir yaprak gibi dağılıvermiş rüzgârda…
“Anasız babasız gurbet ellerde/Tez gel ağam tez gel eylenme sakın/elde güzel çok olur evlenme sakın” diye devam eder Yeşil Kurbağalar türküsü. Devam eder bir plağın cızırtılı sesinde. Cızıtılı ve titrek… Bir plak döndürür durur gurbeti, özlemi, hasreti ve uzak kavuşmaları… Başı dönmüş, yönünü yitirmiş acının kuşları kanat çırpar… O plak dönüp dururken siz de döner durursunuz sonsuz bir iksirin sarhoşluğunda… O türkünün yörüngesinde…
Anadolu’da türküler söylenmez aslında; bir çığlık, bir feryat, bir isyan, bir teslimiyet kendini dışarı atar insan sesinde. En yanığından, en içlisinden… Yeşil Kurbağalar’ı en güzel dillendiren, türküye en güzel sesi verenlerden biri de sanırım Kaplan Çulha ya da bilindik adıyla Kaplan Tarsuslu. Ona Tarsuslu soyadını birçok filmi Türkçeye tercüme eden, seslendirme yapan dublaj yönetmeni ünlü sanatçı Ferdi Tayfur öneriyor ve O da kabul ediyor. Bu Ferdi Tayfur’u Adanalı hemşerimiz Ferdi Tayfur’la karıştırmayalım.
Tarsuslu Yeşil Kurbağalar’ı öyle içten, öyle derin, öyle yürekten okuyor ki türkü duyar duymaz içinize akan bir ırmak oluyor. Ürperten, üşüten, yakan, sarıp sarmalayan bir su gibi… Sonra bir çağlayan çağlıyor içinizde; gür, gümrah… Deli taylar gibi hüznü koşturuyor damarlarınızda Yeşil Kurbağalar. Gurbeti ve sılayı… Bugün herhangi bir anlamı kalmamış olsa da bir toprağa ve bir sevdaya aidiyeti hatırlatıyor. Unutmamayı, unutulmamayı…
Tarsus’un ova köylerinden Alifakı’da doğmuş Kapla Tarsuslu. Doğum tarihi 13 Temmuz 1927. Henüz daha doğadan kopmadığımız, doğallımızın bozulmadığı, ahengin parçalanmadığı, büyü bozumuna uğramadığımız yıllar. Evet, yokluklar, yoksunluklar, dertler yoğun. Ama en güzel müzikler, sanat eserleri imkânsızlıklar içinde ortaya çıkmıyor mu? Konfor zihni ve duyguları öldürmüyor mu?
Tarsuslu Tarsus parkında türküleri, uzun havaları, gazelleri ezberden okurmuş. Hiçbir teknolojik alet kullanmadan, mikrofon olmadan söylermiş. Okuduğu gazellerle mest olurmuş Onu dinlemeye gelenler. Onunla aynı dönemde yaşamayan bizler ise Onu plakların titrek ve cızırtılı sesinde dinliyoruz. Sesinde mest oluyoruz, sesinde geçmişin izleri, sesinde bir ömür, sesinde dünya…
Kaplan Tarsuslu İlkokulu köyünde ortaokulu Tarsus’ta okumuş. Babası Onun hafız olmasını istermiş. 1948 yılında evleniyor. 1950 yılında ise İstanbul’a gidiyor. Burada çeşitli toplantı ve meclislerde zamanın önde gelen müzik adamlarıyla, sanatçılarla tanışıyor. Bu meclislerin birinde hânende, şef ve bestekâr Kemâl Gürses ile tanışır. Kemal Bey fasıl müziğinin en önemli temsilcilerinden. İstanbul Belediye Konservatuvarı Türk Musikisi İcrâ Heyeti’nde şef yardımcılığı yapmıştır.
İstanbul Belediye Konservatuvarında Kemal Gürses, Münir Nurettin ve Sadi Yaver Ataman huzurunda “Pozantı’nın Irmağı boz bulanık” türküsünü okur. İstanbul Radyosuna davet edilir ve okuduğu eserlerle büyük beğeni kazanır. Artık yurt çapında tanınan biridir Tarsuslu. Ayrıca İstanbul Maltepe’de bir camide okuduğu ezanlar insanları mest eder. Dönemin büyük sanatçıları aynı zamanda dini müzik alanında da bilgi sahibidirler. Gazel, kaside, mevlit, naat… Ezan, sela okurlar. Camilerde müezzinlik yaparlardı. Hiçbir maddi karşılık beklemeksizin. O zamnlar bozuk hoparlörlerden kulakları tırmalayan sesler yerine insanı huzura, sükûnete çağıran sesler doldururdu semayı…
Türkiye’nin birçok yerinde mikrofonsuz okuyan ve dinleyicileri kendinden geçiren Tarsuslu İngiltere, İsrail, Yunanistan gibi ülkelerde de konserler vermiştir.
Yeşil Kurbağalar, Gökte Allah Yerde Para, O Kara Gözlere Leylam, Bir Güzl elinde Oyuncak Oldum, Yaradan Haber Gelmez Yaradan, Sokak Arasında Kanlı Kasaplar, Ben Ağlarım Yâr Ağlar, Nere Gidem gibi türküleri, gazeller, uzun havaları okuyan ve sevdiren Tarsuslu’nun 25 tane taş plağı bulunmaktadır.
Sadece musikî ile ilgili değildir Kaplan Tarsuslu. Sinema oyuncusu, yapımcı, senaristtir aynı zamanda. Oynadığı, yapımcılığını üstlendiği filmlerin film müziklerini de yapmıştır. Kaplan Film adıyla bir sinema şirketi kurarak Türk sinemasına katkı sunmuştur.
Bereketli Topraklar Üzerinde, Kanal, Kötü Kader, Kardeş Kurşunu, Dikenli Hayat gibi filmlerde oynamış; Bitmeyen Mücadele filminde bir gazelhanı, Güzeller Resmi Geçidi filminde bir şarkıcıyı canlandırmıştır. Naciyem, Tayfun, Zehir Ali, Bir Kadın Uğruna, Beni Şafakta Vurdular, Osman Çavuş, Dikenli Hayat gibi filmlerin ise müziklerini yapmıştır. Kaplan Tarsus ünlü sinema oyuncuları Tarık Akan ve Eşref Kolçak’la filmlerde rol almıştır. Kocatepe’nin Üç Süvarisi’nde Muhterem Nur’un rol arkadaşıdır.
Çok çalışkan, verimli, velut bir Çukurovalı olan Kaplan Tarsus 3 Haziran 2002’de İstanbul’da vefat ediyor. Çukurova gibi üretken Tarsuslu’nun kabri İstanbul’da…
Çukurova’nın, Tarsus’un önemli ve unutulmuş değerlerinden Kaplan Bey’i hatırlamak ve hatırlatmak gerçekten çok kıymetli. Akademik başarı dışında hiçbir başarının kabul görmediği, yeteneklerin törpülendiği günümüzde bu topraklardan hem müzik hem sinema adamlarının yetişebileceğinin en güzel örneklerinden Kaplan Tarsuslu. Çukurova’yı beton ovasına dönüştürdüğümüz gibi geçmişi, tarihin üzerine beton dökmeyelim. Bu coğrafyanın ve bu coğrafyada yaşamış olanların kıymetini bilelim. Birer mirasyedi gibi yaşamayalım dünyada.
Bu değeri, değerleri unutmayalım…
Ruhu şadolsun Tarsuslu’nun…