Birlikte eda ettiğimiz sabah namazının ardından Yıldız Tepe Camii’nin avlusunda doksanına merdiven dayamış, hayat yolunda nice çarıklar eskitmiş Sinoplu Şükrü Amca’yla sohbet ediyoruz.
Sohbetimiz bir anda muhabbete dönüşüyor. Muhabbetimize çay ve yağmur eşlik ediyor. Şükrü Amca’nın çalışma hayatı İstanbul’da geçiyor. Emekli olur olmaz soluğu memleketi Sinop’da alıyor.
İstanbul’u neden bıraktığını sorduğumda memleketine vefa kokan şu cevabı alıyorum:
-İstanbul’da çalıştım, kazandım artık memleketimde yaşamak ve İstanbul’da kazandığımı memleketimde yemek istiyorum.
Şükrü Amca’ya uzun yıllar çalıştığı İstanbul’u soruyorum. Aldığım cevap ciltler dolusu kitapların şifresi gibi…
-İstanbul’da tarih var fakat artık sağlık ve huzur yok. Herkes var, fakat sanki hiç kimse yok. En güzel eserler bu şehirde, fakat ne yazık ki gürültü ve hava kirliliği de bu şehirde. İş ve para bu şehirde, lakin trafik başta olmak üzere bir çok sıkıntıda bu şehirde. Maalesef artık İstanbul sadece gezilecek, görülecek bir şehir oldu.
Ona bir ömrün nasıl geçtiğini sorumdum.
Cevabı son derece kısa ve net oldu:
‘’Su gibi’’
Bakmayın Şükrü Amca’nın doksanına merdiven dayadığına o hala dipdiri, sapa sağlam. Ona bunun sırrını da soruyorum.
-Allah’ın lütfu, diyor ve sonra şunları ekliyor;
-İşimin hakkını verdim. Hiç durmadan çalıştım.Haramdan uzak durdum. Kafama da hiç bir şey takmadım.
Bu yaşına kadar isteyip te yapamadığı bir şey olup olmadığını sordum, şu cevabı verdi
-Rabbime hamdolsun! bu zaman kadar ne istediysem verdi.
Birde hacca gidersem değmeyin keyfime.
Şükrü Amca maşallah seni hayli neşeli ve hayat dolu görüyorum. Bunun sebebi nedir?diye sorduğumda şu unutulmaz cevabı alıyorum.
-Nasıl mutlu olmayayım, şükür elim tutuyor,kulağım duyuyor, aklım eriyor, gözüm görüyor,ayağım yürüyor.Bu yaşta daha ne olsun?
Şükrü Amca’ya ‘’ demek oğlanları everdin,kızları çıkardın.Memleketinde teyzeyle beraber gönlünce yaşıyorsun.’’diye gıpta vezninde sorduğumda bir an duraklayan Şükrü Amca’nın söz adeta boğazında düğümleniyor..
-Teyzen rahmetli olalı çok oldu.
-Ya demek öyle? Allah rahmet eylesin.Mekanı cennet olsun, dedikten sonra Şükrü Amca’nın tek başına nasıl yaşadığını soruyorum.
Okumakta olduğunuz bu yazı Şükrü Amca’nın bundan sonraki sorulara verdiği cevaptan neşet ediyor;
-Çamaşırı ve bulaşığı makine yıkıyor.Yemeğimi de ben yapıyorum.
Hayretimi gizleyemeyerek ‘’nasıl yani?’’ diye soruyorum.
Şükrü Amca, bu soruyu ses tonunu kalınlaştırarak kendinden emin bir şekilde şöyle cevaplıyor;
-Ben aşçılıktan emekliyim.
Yemeğe emek, emeğe de ömür vermiş bir ulu çınarı karşımda bulunca ona şu soruyu sormadan edemiyorum.
-Sizce leziz ve nefis bir yemeğin sırrı nedir Şükrü Amca? sadece bu sorunun cevabını değil, lezzet felsefesini de kurduğu şu muhteşem cümleyle özetleyiveriyor
‘’İnsanın elinin yaptığını ağzı beğenirse işte o yemek leziz olur,nefis olur ,güzel olur.’