Geçen gün Hürriyet gazetesinde bir haber okudum. Haberi Ankara bürodan Oya Armutçu hanım yapmış. Haberde tarlasını su basan çiftçilerimizi müjdeli bir haber veriliyordu.
Benmide aklıma kışın tarlalarını sel basan köylüler çiftçiler geldi. Tarsus’un Köselerli, Özel Bahşiş ve Kulak köylerinde arazileri kışın mutlaka sel basardı.
Geçtiğimiz günlerde tarlasını su basan çiftçilere Anayasa Mahkemesinden (AYM) müjdeli haber gelmiş.
Anayasa Mahkemesinden (AYM), Devlet su işleri genel müdürlüğüne ait kanallar kapalı olduğu için oluşan su taşkınlarından zarar gören çiftçileri haklı bulmuş.
Karara göre DSİ’ye ait kanal suyunun tahliye kanallarının kapalı olması nedeniyle meydana gelen su taşması sonucu köylülerin tarlalarını su bastı. DSİ’ye karşı idare mahkemesinde dava açan çiftçiler ürün ekemedikleri ve arazilerin çoraklaştığını söylemişler.İdare mahkemesi köylülerin DSİ den resen yapacağı araştırma ile talep edilebileceği bilgi ve belgeleri süresi içinde sunamadıkları için davayı reddetti.
Bunun üzerine dava Anayasa Mahkemesine (AYM) intikal etdririldi. Geçeng ün başvuruyu inceleyen Anayasa Mahkemesinden (AYM) İdare mahkemesinin kurumlardan tedarik edebileceği bir kayldı vatandaşlardan istemesinin ve bu talebin süre içinde yerine getirilememesinin gerekçesini görüşüp davanın reddini hatalı buldu.
B ukarar idaresinin kusurlarıyla tarlası zarar gören çiftçiler için yeniden yargılama ve tazminat yolunu açtı.
Bunları duyunca benim aklıma eskiler geldi. Eskilerde Tarsus’un Köselerli, Özel Bahşiş ve Kulak köylerinde araziler sele maruz kalırdı. Yine öyle bir zamandı. Sanırım 1967 yılı sonu veya 1968 yılı başlarıydı. Tarsus’un Köselerli, Özel Bahşiş ve Kulak köylerinde araziler sel altında kalınca Özel bahşişten endişeli biri geldi. Sanırım adı Selahattin Kısa’ ydı. Selahattin bey, bizim oturduğumuz Ali Boltaçın Mersin caddesindeki yazıhanesine geldi. Orası aynı zamanda mahsere idi. Selahattin bey selden zarar görüp canlarını kurtarmak için ağaçların tepesine çıktıklarını anlattı.
Bunun üzerine Celal Kargılı onlara “Yağmur yağınca sele maruz kalan köylüler yüksek yerlere taşınsın” dedi.
Bunun üzerine o köylüler için en uygun yer şimdiki Nacarlı bölgesindeki Hacı Talip mevkii gösterildi. köylüler oraya taşındı. Bu üç köyün halkanın ikamet ettiği yere sonra Huzurkent adı verildi. burada çadırlar kurdular sonra evler yapıldı. Huzurkent bölgesinin adı konulurken biz gazetecilerede danıştılar. O mekan Halit Aslan’a aitti. Celal Kargılı’nın girişimi ve o dönemin Adalet Partisi il başkanı Hacı Süleyman Çetin’in destekleri ile Huzurkent kuruldu. Sonra burası belediyelik haline geldi.
Ama 2009 yılına kadar belediyelik olan Huzurkent, Mersin Büyükşehir belediyesinin sınırlarının genişletilmesi ile yeniden yok oldu gitti.
Tarihe karıştı.